Kur’’an-ı Kerîm’de 4 yerde ismi geçmektedir.[1] O’nun soyu hakkında ihtilaflar bulunmakla birlikte İbn Kesîr onun nesebi hakkında İbn İshak’tan şöyle rivayet eder: “Hz. Eyüp Rumlardandı. Babası Razih oğlu Mus’tur. Mus ise İshak’ın oğlu İs’in oğludur. İshak’ta bilindiği üzere İbrahim’in oğludur.”[2] Çoğunluğun görüşüne göre Hz. Eyüp İs’in soyundan gelmektedir. Kesin olan bir şey vardır o da onun Hz. İbrahim’in soyundan geldiğidir. Nitekim bu Kur’an’da açıkça belirtilmektedir. [3] Annesi ise Lût peygamberin kızıdır.[4] Hz. Eyüp Şam civarlarında yaşadı.
Hz. Eyüp Allah (cc) kendisine verdiği canı, hadsiz olan malı[5] ve kendi öz ailesiyle imtihana tabi tutuldu. Elbette amaç Hz. Eyüb’ün sabır ve samimiyetini sınamaktı. Bunun sebebi ise Hz. Eyyüb’ün takvalı ve samimi bir kul olmasıdır. Nitekim Hz. Peygamber “Kişi takvası ölçüsünde belalara maruz kalır” buyurarak bir nokta da Hz. Eyyüb’ün imtihanını tasvir ediyordu.
Bazı kaynaklarda Hz. Eyyüb’ün başına gelen felaketin sebebi şöyledir: “Allah (cc) Eyyûb 'u andığı zaman meleklerin ona dua ve istiğfar ile cevap vermeleri İblîs'in Eyyûb'u kıskanmasına yol açtı. Hatta İblis onu din yönünden fitneye düşürüp sarsmak için Allah'tan kendisini onun başına musallat etmesini istedi; Allah (C.c.) da İblis'i sadece mal noktasından onun başına musallat kıldı. Bunun üzerine İblis, bu mesele üzerinde istişare etmek için ifritlerden ileri gelen adamlarını topladı. Dimaşk (Şâm) şehrine bağlı olan Besniyye kasabası bütün müştemilatıyla birlikte Hz. Eyyûb'un mülkiyetinde idi. Bu kasabanın arazisinde çobanlar tarafından ona ait bin koyun otlatılırdı. Ayrıca araziyi ekip biçmek için hazırlanmış koşumlu vaziyette beş yüz çifti vardı. Bu çiftlerin (sabanların) peşinden giden beş yüz tane de kölesi mevcuttu. Her kölenin bir hanımı, çocukları ve malları vardı. Bu arada bir çift için gerekli olan (saban v.s. gibi) âlet ve edevatı dişi bir merkep taşırdı. Her dişi merkebin de bir, iki veya daha çok sıpaları vardı.Nihayet istişare için topladığı adamlarına : "Ben Eyyûb'un mal ve mülküne musallat oldum. Ne kadar gücünüz var? Hüner ve marifetiniz ne durumdadır?" diye sordu. Bunun üzerine onların her biri görüşlerini ayrı ayrı ortaya koydular. İstişareden sonra İblis adamlarını Eyyûb (A.s.)'un mal ve mülkünün üzerine gönderdi. Neticede onlar Hz. Eyyûb'un bütün mallarını yok ettiler. Hz. Eyyûb ise bu durum karşısında Allah'a hamd ediyor, O'na ibâdet etmekten, verdiği şeylere şükretmekten ve başına musallat ettiği belâ ve musibetlere sabretmekten asla geri durmuyordu.
İblis, Hz. Eyyûb'un bu metanet ve sabrını görünce Allah'tan kendisini onun çocuklarına musallat etmesini istedi. Allah (C.c.) ise İblis'i onun çocuklarına musallat etti; fakat Eyyûb (A.s.)'un bedenine, aklına ve kalbine musallat olmasına müsâade etmedi. Neticede İblîs onun bütün çocuklarını helak edip yok etti. Bundan sonra İblîs onun çocuklarına hikmet öğreten bir muallim kılığına girerek yaralı ve kafası kırılmış bir vaziyette Hz. Eyyûb'a gelip kendisini açındırdı. Hatta yüreği yufkalaşan Eyyûb (A.s), onun bu durumuna ağladı ve yerden bir avuç toprak alıp onun başına döktü. İblîs ise Eyyûb'un bu hareketine çok sevindi.”[6]
Kaynaklarda buna benzer pek çok rivayet vardır. Ancak Hz. Eyyüb’ün ne kadar malı olduğu ve sayısı hakkında sahih kaynaklarda bulmamasına rağmen onun malı hakkında farklı sayıların zikredilmesi düşündürücüdür. Ayrıca Kur’an’da şeytanın musallat olduğu bildirilmekle birlikte detay hakkında bilgi bulunmamaktadır. Ancak bir çok tarihçi ve müfessir konuya zenginlik kazandırmak adına İsrailî kaynaklarda yer alan pek çok rivayeti kitaplarına almaktan geri durmamışlardır. İsrailî kaynaklardaki Eyyüb kıssasına bakıldığında Eyyüb’ün malı ve çocuklarına şeytanın musallat olduğunu anlatan detayların buradan alındığı açıkça görülecektir. İşte yukarda yer alan rivayet de onlardan biridir.
Yine Kur’an’da onun hastalığı ( başına iş geldiği) hakkında bilgiler bulunmakla birlikte sahih kaynaklarda bu bela detaylar bulunmamakta. Hal böyle olunca bu boşluğu doldurmak için İsrailî pek çok kaynaktan hikaye ve kıssalar alınarak eksiklik tamamlanmak istenmiş. Ancak o kadar boş lüzumsuz ve bir peygambere yakıştırılamayacak rivayetler alınmış ki bunların ayıklanması İslam Akidesi açısından çok hayırlı olur. Ayrıca varidat edilen hastalığın süresi hakkında da farklı rakamlar zikredilmektedir.
Hz. Eyyüb’ün hastalığı ile ilgili bir rivayet şöyledir: Eyyûb cüzzam hastalığına yakalandı. Bundan daha kötüsü ise onun vücudunda kadın memesi gibi kabarcıklar ve şişler belirmeğe başladı. Bunlar deşildiği zaman etrafa koku saçıyor ve hiç bir kimse bu kokuya tahammül edemiyordu. Bu yüzden kasaba halkı onu kasabalarının dışındaki bir çöplüğe bırakmışlardı. Hatta hanımından başka hiçbir kimse onun yanma yaklaşmıyor, hanımı ise ona lâzım olacak şeyleri getirip götürüyordu. Nihayet Hz. Eyyûb çöplükte yedi yıl kaldı ve başına gelen bu felâketin kaldırılması için Allah'tan dilekte bulunmadı. Halbuki Allah katında, yer yüzünde ondan daha değerlisi yoktu.
Bir rivayete göre ise : Vücudu ateş kesildi ve neticede etleri dökülüp vücudunu kurtlar sardı. Hatta İblîs Hz. Eyyûb'un vücudundan yere düşen kurtları alır, onları düştükleri yerlere tekrar kor ve onlara hitaben : "Allah'ın rızkından yiyiniz" derdi. [7]
Hastalığının ne olduğu bile bilinmeyen Hz. Eyüb’e pek çok hastalık isnad edilir. Kaynaklarda onun hastalığı uyuz, cüzam[8], çiçek[9] veya kurtların musallat olduğu bir hastalık olarak tasvir edilir. Ancak bunların hepsi tahmin ve israilî haberden başka bir şey değildir. Bir peygamberin sabrını göstermek için vücuduna kurtların musallat olduğunu hatta Hz. Eyyüb’ün bunlardan şikayet etmeyip düşen kurtları geri aldığı şeklinde rivayetlere gerek yoktur. Eyyüp peygamber sabır timsali olduğu doğrudur ama onun böyle olduğunu göstermek için bu kadar ağır şeylerle tasvir etmek ne derece doğrudur? Bu tür rivayetler masum aklın ürettiği İsrailî haberlerden başka bir şey değildir.
Hz. Eyyüb’ün toplumun tepkisine yol açacak hatta bu sebeple onu çöplüğe attıracak hastalık hikayesi de doğru değildir. Peygamber toplumun uyarıcısı ve öncüsüdür. Nasıl olur da halkın sevgi ve şefkatini kazanacak kişi onların gözünde sevimsiz bir insan kimliğine sokulur? Bunlar asılsız bir yakıştırmadan başka bir şey değildir.
Hz. Eyyüb’e hastalığı sırasında refakat eden cefakâr eşinin de 100 sopaya maruz kaldığı, hatta sopa yemesinin sebebi hakkında kesin bilgiler olmamasına rağmen bu konuda pek çok rivayet bulunmaktadır.[10] Kur’an’da Allah (cc) Hz. Eyyüb’e hitaben “ Ey Eyyüb eline bir demet sap alıp onunla vur, yeminini bozma” demiştik[11] buyurmakta. Pek çok kişi bu ayetten sopaya maruz kalanın eşi olduğu çıkarmıştır. Ayette sopaya layık kalan kişinin eşi olup-olmadığı hakkında açık bir bilgi bulunmamasına rağmen hizmette kusur etmeyen eşi neden buna reva görülmüştür açıkçası anlaşılır şey değildir. Hatta bazıları karısısın şeytanla iş birliği yaptığını söylemekten de geri durmazlar.
Hz. Eyyüb’ün yakalandığı musibet, bela neydi? Hangi beladan dolayı Rabbinden afiyet istedi? Bu konuda netlik bulunmamakla birlikte İslam Alimleri onun maruz kıldığı bela hakkında pek çok görüş ortaya atılmıştır. Bunlar:
1- Namaz kılmak istedi fakat kalkamadı bu yüzden afiyet istedi.
2- Kendisine vahiy gelmemişti bu yüzden afiyet istedi.
3- Hz. Eyyüb’e gelen vahiyi insanlar yırtıp attığı için onların helakinden korkan Eyyüb afiyet istedi.
4- Yarasına kurt düşmüştü bundan dolayı afiyet istedi.
5- Kurtlar dile kadar ulaştığı ve onu zikirden geri koyduğu için afiyet istedi….[12]
Ve daha pek çok sebep sıralanmış. Allah’ın bildirmediği bu konuda yorum ve görüşte bulunmak hatta bunlara gerçek gözüyle bakmak yersizdir.
Neticede bu belaya dayamayan Hz. Eyyüb: “‘Başıma bu bela geldi.. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin!' diye yalvardı. Bunun üzerine Biz; tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul ettik; kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona, aile fertlerine, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik.[13]
Hz. Eyyûb, 93 yıl yaşadı. Allah, ona; mal ve çoluk çocuk verdi. 26 erkek çocuğu oldu. Bunlardan birisinin adı, Bişr idi. Bazı tarihçiler, bu Bişr ile ilgili olarak şöyle derler: "Bu, Kur'ân-ı Kerîm'in, peygamberler içinde ismini andığı Zülkifl'dir."[14] En iyisini Allah bilir.
HATEM
[1] Nisa, 163; En'âm, 84; Enbiyâ, 83; Sâd, 41
[2] İbn Kesîr, el-Bidaye ve’n-Nihaye, Çağrı yayınları, İstanbul, Çev. Mehmet KESKİN, I, 329; M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, I, 305. Benzer rivayet İbnü’l Esîr’in kamil’inde de yer almaktadır.
[3] Biz, İbrahim'e; îshâk'ı ve (Ishâk'ın oğlu) Ya'kûb'u da armağan ettik, hepsini de doğru yola (peygamberliğe) ilettik. Nitekim daha önce de Nuh'u ve 'ibrahim'in soyundan'; Davud'u, Süleyman 'ı, 'Eyyûb 'u, Yûsuf'u, Mûsâ 'yi ve Hârûn 'u doğru yola (peygamberliğe) iletmiştik. Biz, iyi davrananları işte böyle mükafatlandırırız. (En'âm, 84-87)
[4] İbnü’l-Esîr, El Kâmil Fi’t-Tarih,Hikmet yayın evi, Ter. Komisyon, I, 109; İbn Kesîr, I, 329-330
[5] Bir çok kaynakta onun sonsuz ve sayılamayacak kadar zengin olduğu geçer. Bu imkan dahilde değildir. Ancak bizim sahih kaynaklarımızda böyle bir bilgi yer almamaktadır. Bunlar İsrail’i bir bilgidir.
[6] İbnü’l-Esîr, , I, 109-110; İbn Kesîr, I, 330
[7] İbnü’l-Esîr, , I, 110, İbn Kesîr, I, 329-335
[8] İbnü’l-Esîr, , I, 110
[9] İbn Kesîr, I, 331 Bu mücahid’in görüşüdür.
[10] Eşinin İblise uyduğu hatta ona saçının telini göstererek ondan ekmek aldığı gibi pek çok rivayet bulunmaktadır. Bu hususta bkz. İbn Kesîr, I, 331
[11] Sa’d, 44
[12] Abdullah AYDEMİR, İslamî Kaynaklara göre Peygamberler, Diyanet Vakfı Yayınları, 106
[13] Enbiya, 83
[14] İbnü’l-Esîr, , I, 117; İbn Kesîr, I, 330; Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları, 612-613.