Şuurlu bir İslam anlayışına kavuştuğumdan beri
hep duyarım ve dillendiririm. Ashap gibi olmak…İyi
güzel de nasıl olunurdu Ashap gibi, nasıl yaşanırdı onlar gibi. İslam’ın
cemaatlere göre, şahıslara göre yorumlandığı. Yüzlerce anlayışın hâkim olduğu
ve benim anlayışıma sahip değilsen müspet hareket etmiyorsun diye insanları
ötekileştiren birçok müslümanın ortaya çıktığı bu zamanda Müslüman nasıl
yaşamalıydı.İnsanların
zanlarla yaşadığı, kendi cemaatinden olmadığı bir mazluma yardıma koşmadığı,
kendisine göre bir kardeşini ikaz etmek için sözde gıybet etmediğini istişare
ettiğini söyleyen ve aslında gıybetin en modern şeklinin yapıldığı bu zamanda
nasıl yaşamalıydı Müslüman.Kendisinin
dar kalıplarında mahkûm olmuş ve o kalıplardan dışarıya çıkamamış bir İslami
topluluğun dahi yaptıkları hizmeti göremeyecek kadar ön yargı ile bakan bir
toplumda nasıl yaşamalıydı Müslüman.On
yıllarca Müslümanların aleyhinde olmuş, zındık’a komitesine önderlik etmiş,
şimdilerde ise güç ve paranın Müslümanlara doğru kaydığını gören medya
patronlarının yaptığı şakşakçılığı ve yaltaklığı izlemeye değer gören
Müslümanların olduğu bir zamanda nasıl yaşamalıydı Müslüman.Okuduğu
eserlerde bir kardeşine karşı hoşgörüyü ve sevgiyi tavsiye eden fiil ve
davranışları alması gerekirken bir başka kardeşini güya övmek maksadı ile bir
diğerini “sivri dilli” diyerek yeren ve hakaret eden Müslümanların olduğu bir
zamanda nasıl yaşamalıydı Müslüman.Ben
böyle bir ortamda müslümanın nasıl yaşaması gerektiğinin içinden kısır
fehimimle çıkamadım. Bunu için en büyük mürşit Kuran-ı Kerime ve O Kuranın
dellalı Peygamber Efendimiz (SAV) müracaat ettim. Bana manen dedi ki; Bana ve Allahın
kitabına uy. Zaman ve mekân neyi gerektirirse, insanlar ne derse desin bana uy.İyi
de nasıl olacaktı bu. Bu hitap bana olduğu gibi herkese değil mi idi. Bu emir
herkese söylenmiyor muydu? Söyleniyordu ama herkesin nasibi anlayışı kadardı.
Ne anladığına bağlıydı. Yaşaması da ancak o kadar olabilirdi.Müspet
hareket kişiye zamana, cesarete, yüreğe bağlı değil mi idi. Korkak bir adam
kılıç elde bir kaleye tek başı ile gidebilir miydi? Birden hatırıma geldi
Osmanlı zamanında Dalkılıç denilen askerler vardı.O
askerler bir savaşta işler ters gittiğinde kılıçlarının kınlarını kırar atarlar
ve düşman hatlarına bir daha dönmemek üzere dalarlardı. Bir daha dönmemek
üzere. Onlar o dalışlarında avrat, hizmet, çocuk, vatan, arkadaş ve hatta ölüm
dahi düşünmezlermiş. Onların tek düşünceleri o savaşın kaderini değiştirecek
vazifeyi, yapmak.Şimdi
sen dalkılıç olamayana; Dalkılıçlık nedir? Nasıl yapılır? Nasıl yaşanır? Diye
anlatabilir misin? Dalkılıç olamayan dalkılıç’ın ruh halini anlayabilir mi?
Dalkılıç olamayanlar dalkılıçlara hep fevri ve aceleci hareket ettiler boşu
boşuna ölüme gittiler demezler mi, demediler mi?İşte
Müslüman bu zamanda gücü nispetinde kitaba ve sünnete uyarak yaşamalı. Şimdi
zamanı değillerle uğraşmamalı. Gücü, mesaisi, ihlâsı elverdiği ölçüde İslam’ın
her bir rüknünü yerine getirmeye gayret etmeli.Bu
zamanda yüzlerce içtihat var. Yarın şeriat-ı Muhammedi’ye geldiğinde herkesin
namaz kıldığı, sarıkla ve sakalla sokaklara çıkabildiği, kadınların çarşafı
rahatlıkla giydiği zamanda bir Müslüman erkeğin sarık sarmasının, sakal
bırakmasının, Müslüman bir kadının çarşaf giymesinin kıymeti bugün kü kadar
olamayacaktır elbet. Bugün nasıl yüz şehit sevabından bahsediliyorsa yarın bu
sevap bir anda sadece tesettür sevabına inecektir.Evde
sofraya tuzla başlama sünneti değil elbet, müslüman’ın canını, kanını ortaya
koyması gereken sünnet. Asıl uyulması gereken, canını, kanını feda etmesi
gereken sünnet, şeairi islamiyeye dair olan sünnetlerdir. Onlarda; Ezan, sarık,
sakal, çarşaf gibi sünnetlerdir. Ne mutlu yapanlara. Ne mutlu yapamayan ama
kalbi dua ile destek olanlara.İşte
Müslüman “eli ile, dili ile kalbi ile düzeltmelidir” hadisi şerifini
uygulayarak yaşamalı. Yani Müslüman gücü nispetinde şeairi islamiyeye taalluk
eden sünnetleri bil fiil uygulayarak yaşamalı. Buna gücü yetmiyorsa yaşayanları
desteklemeli, ona da gücü yetmiyorsa kalbi dua etmeli. Dua etmeyi de
beceremiyorsa hiç olmazsa bu sünnetleri yerine getirenlere buğz etmeyi
bırakarak dilini, kalbini ve ruhunu sahili selamete çıkarmaya çalışmalıdır.Müslüman
bunları yaparken de sadece Allah’ını ve onun Peygamberini (SAV) düşünmeli diğer
her türlü muzır manileri teferruat olarak görmeli ve meşgul olmamalıdır. Çünkü
onlarla meşguliyet asli vazifesine zarar verebilir.
Etiketler:
- See more at: http://blogger-yazari.blogspot.com/2013/05/blogger-sayfa-nubaralandirma-eklentisi.html#sthash.4mk5K7qm.dpuf
0 Yorum Var :):
Yorum Gönder
Eğer Google Hesabınız Yoksa Adı / URL'ye Tıklayın