30 Nisan 2013 Salı

Salih Amel Nedir ?




Doğru bilgi ve doğru inanışın doğal sonucu, doğru davranıştır
 Kur’an-ı Kerim, insanların doğru inanmalarını sağlayarak, doğru davranmaya yöneltir Kur’an ayetleri, iyi davranışlı kimselere rahmet ve rehber olan, hikmetli ayetlerdir (Lokman suresi, 2-3 ayetler)

Kur’an’da, Allah’ın indirdiği dine uygun her türlü tutum, yararlı, ıslah edici, düzeltici, içinde dirlik düzenlik barındıran davranışlara, doğru davranış (salih amel) denir Salih amel Allah’ın rızasına, kişinin ve toplumun menfaatine uygun olan her güzel iş, söz ve davranıştır Aile içerisinde sevgi-saygı ve anne babaya itaat, doğru bir davranış ve salih bir ameldir

Doğru davranış (salih amel) kulu, Allah katında manevi derecelere ve mutluluklara yükseltir “İnanıp da salih ameller işleyenler için devamlı bir mükâfat vardır” (Tin suresi, 6 ayet) ve “Şüphesiz iman edip, salih ameller işleyenler var ya; işte onlar yaratılmışların en hayırlısıdırlar” (Beyyine suresi, 7 ayet )

Allah insanları yaratmış, aralarından elçiler göndererek doğru bilgi, doğru inanış ve doğru davranışı göstermiş ve bizi bir imtihana tabi tutmuştur “O, hanginizin daha güzel davranış (amel) yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır”(Mülk suresi, 2 ayet)

İnsanlar davranışlarında hürdür Doğru ve faydalı davranışların yanında, yanlış ve zararlı davranışlar da yapabilir Hareketlerindeki serbestlikten ve davranışları seçebilme hakkından dolayı, yaptıklarından sorumlu tutulmuştur

 
 

Gusül Abdesti Alırken Dikkat Edilmesi Gerekenler Nelerdir ?



Gusül tepeden tırnağa iyice yıkanmak demektir. Ancak gusülde ağza ve burna su vermek Hanefi ve Hanbelî mezheplerine göre farz; Şafii ve Maliki mezheplerine göre ise sünnettir. Bunun sebebi, ağız ve burnun bedenin iç kısmından mı dış kısmından mı sayılacağı konusundaki tercihtir.

Hanefi ve Hanbelî mezhepleri, ağız ve burnu bedenin dış kısmından saymış ve bunların iyice yıkanması gerektiğine hükmetmiş, Şafii ve Malikiler ise bunları bedenin iç kısmından saydıkları için yıkanmasını farz görmemişlerdir.

Gusül abdestinde dikkat edilmesi gereken husus bütün vücudun yıkanmış olup olmadığıdır. Bu sağlandığında gusül abdesti tamamlanmış demektir.

Gusül abdesti için söylenen diğer şeyler, gusül için müstehap veya sünnettir. Yani olmasa da olur şeylerdendir. Mesela gusülden önce besmele getirmek, namaz abdesti almak, önce sağ, sonra sol omuza, sonra baştan aşağı su dökmek guslün sünnetlerindendir
 
 

114 Sureyi Dinleyin


TAM 114 SUREYİ DİNLEYİN ;



114 SURENİN FAZİLETLERİ:

FATİHA SÜRESİ;Vird ederek devam etse dünya ve ahiret dileğini Cenabı Hak kabul eder.

BAKARA SÜRESİ;Asla uğursuzluk ve büyü tesir etmez.

Ali İmran;Her kim 3 defa okursa Ümit etmediği yerden mal verir zengin eder kul borcundanda kurtarır.

Nisa süresi;Karı ve kocanın aralarını ıslah eder dirlik düzenlik ihsan eyler.

Maide süresi;kırk defa okuyan kimseye ALLAH bol rızık mal makam ihsan eder.

Enam süresi;Kırkbir defa okuyanların kapalı kısmetleri açılır karışık işleri düzelir düşman şerrinden muhafaza eder.

Araf süresi;Ahiret azabından kurtulur.

Enfal süresi;Yedi defa okuyan günahsız ise zindandan kurtulur.bütün kötülüklerden emin olur.

Tövbe süresi;17 kere okuyan bütün hacetleri tarafı ilahiden kaza olunur.

Yunus süresi;21 kere okunsa Hak Teala düşmanlarına fırsat vermez ve şerlerinden emin kılar.

Hud süresi;3 kere okunsa haceti reva ve denizde boğulmaktan kurtulur.

Yusuf süresi;kim okusa Hasretine kavuşur ve bütün mahlukatın gözüne şirin görünür.

Rad süresi;Çocuklarını görünmeyen kuvvetlerin şerrinden Allahü Teala saklar.ağlayan çocuğa okunsa susar.

İbrahim süresi;7 kere okunsa düşmanlarına fırsat vermez.ana ve babasının rızasında bulunur.

Hicr süresi;3 kere okuyan alışverişinde bereket bulur.

Nahl süresi;100 kere okunsa düşmanı zafer bulamaz her türlü maksadına ulaşır.

İsra süresi;7 kere okunsa gammazların hasedçilerin şerrinden emin olur.

Kehf süresi;cuma günü 1 kere okusa ertesi cuma gününe dek bütün belalardn ahir zaman fitnesinden korunur.

Meryem süresi;41 kere okunsa rızıklar ihsan buyrulur yoksulluktan kurtulur.

Ta-ha süresi;21 kere okunsa kısmeti açılır.

Enbiya süresi,70 kere okunsa gizli korkulardan kurtulur salih bir çocukla müjdelenir.

Hac süresi;devamlı okunsa kıyamet korkusundan emin olur ölümüde kolay olur.

Müminun süresi;devamlı okunduğunda kendisine iyi huy ve tövbe nasip olur.

Nur süresi;daima okunsa kalbinde imanını muhkem kılar şeytanın vesvesesinden halas eder.

Furkan süresi;7 kere okunsa düşman şerrinden emin eder fena yerlere gitmekten korur.

Şuara süresi;7 kere okunsa bütün mahlukatı muhabbet ettirir.

Neml süresi;daima okunsa o Kimsayi ALLAH sihir ve belalardan korur.

Kasas süresi;7 defa okuyan kimseyi Allah büyük bir kazadan ve düşman dan emin kılar.

Ankebut süresi;her kim yazarak suyunu içse Allahın keremi ile unutkanlığı gider.ve kuvvei hafızası sıhhate kavuşur.

Rum süresi;harp zamanında zafer niyeti ile 3 kere okunsa islam askerlerine nusreti ilahi yetişir ve düşmanı galip olur.

Lokman süresi;7 kere okuyan maddi ve manevi hastalığı karın ağrısı ve benzeri illetlerine Allah şifa verir.

Secde süresi;yazarak bir şişeye konsa şişenin ağzı sıkıca kapatıldıktan sonra eve saklansa o ev ateşten korunur.

Ahzap süresi;41 kere okuyan kazancı bol olur.kendisine bereketi ihsan eder.

Sebe süresi;70 kere okuyan kimsenin büyük yanındaki karışık hacetini Hak Teala giderir.

Fatır süresi;Kim okusa gürünmeyen kuvvetlerin şeytanların şerlerinden emin olur.






Allah'ın Kullarına Karşı Olan Şefkat ve Merhameti




Mumsema Hiç düşündünüz mü; Hazreti Allah (cc) kullarını ne kadar seviyor, cehenneme gitmemelerini ne kadar istiyor? 


İsterseniz sözü uzatmadan bir kudsî hadisin hatırlatmasına bir göz atalım, sonra diğer misallere geçebiliriz. 

Rabbimizin en çok sevdiği şey nedir, biliyor musunuz? 

Kudsî hadiste şöyle bildiriliyor: 

– Rabbimiz kulunun işlediği amelleri içinde en çok tevbesini sever. 

– Neden? 

– Çünkü tevbe eden kul cehennemden kurtulur da ondan. Rabbimiz de kulunu cehennemden kurtaran ameli çok sever. 

Hatta bir ana, yavrusunu ateşe atmayı nasıl istemezse Rabbimiz de kulunu cehenneme atmayı ondan çok daha fazla istemez. 

Nitekim bir defasında ashabdan biri bir çocukluk hatırasını anlatırken demişti ki: 

– Çalılıkta dolaşırken bulduğum bir kuş yuvasından yavruları alıp koynuma koymuştum. Tam bu sırada yavrunun anası başımda dolaşmaya başladı, acıdım, yavruları bırakmak için ihramımı açmaya çalıştığım sırada kuş hemen koynumdaki yavrusunun yanına daldı, kanatlarını yavruları üzerine gerip kollamaya başladı. 

Efendimiz (sav)in buna sorusu şöyle oldu: 

– Bu annenin yavrusuna bu kadar acıması sizi hayrete mi düşürdü? 

Efendimiz (sav) şunu ilave etti: 

– Hiç şüpheniz olmasın Allah (cc)ın kullarına acıması bu annenin acımasından (kıyas kabul etmeyecek derecede) fazladır. 
Bir defasında kadının biri çocuğunu kaybetmiş, deli gibi bir oraya bir buraya koşuyor, yavrusunu arıyor, bulduğu yabancı çocukları da bağrına basıp hemen oracıkta emdiriyordu. 

Kadının bu heyecanını gören Efendimiz (sav) yanındakilere; 

– Böylesine şefkatli şu kadın hiç yavrusunu ateşe atar mı, diye sordu. 

– Atmaz! dediler. 

Efendimiz (sav) de tasdik etti; 

– Ben de öyle biliyorum, atmaz, dedikten sonra buyurdu ki: 

– İşte Allah (cc) da bu kadından çok fazla merhametlidir. Kullarını ateşe atmaz, onlar kendilerini ateşlik amelin içine atmadıkça! 

Evet, evet. Allah (cc) kullarını ateşe atmaz, kullar kendilerini ateşlik işin içine atmadıkça! 

Bir yolculuktan dönülüyordu. Mola verilmiş, bir kadın da ateş yakarak hazırlık yapmaya başlamıştı. Ateşin alevleri yükselince kadın koşuşturan çocuğunun ateşe düşmesinden korktuğu için hemen onu bağrına bastı ve ateşe düşmesi halindeki dehşeti de tasavvur ederek buna gönlünün dayanamayacağını hayal edip orada bulunan Efendimiz (sav)e dönerek sordu: 

– Sen Allah (cc)ın peygamberisin değil mi? Efendimiz (sav) de; 

– Hiç şüphen olmasın, buyurdu. 

Bunun üzerine kadın şöyle dedi: 

– Allah (cc)ın kullarına merhameti bir ananın yavrusuna olan merhametinden daha çok değil mi? 

Efendimiz (sav): 

– Hiç şüphen olmasın öyledir, buyurunca kadın: 

– Öyle ise bir ana yavrusunu ateşe atmaz, diye sızlandı. 

Efendimiz (sav)in gözleri yaşardı da buyurdu ki: 

– Yüce Allah (cc) ancak kendisine isyan edenleri ateşe atar. Müstahak olmayanları asla! 

Demek oluyor ki, Allah (cc) kullarını ateşe atmayı asla istemiyor, sonsuz merhamet ve şefkati ateşi gerektirmiyor. Ancak kullar dürüst hareket etmiyor, ille de ateşlik işler yapıyor, birilerine zulmediyor, haksızlıkta bulunuyor, Yaradanına da isyandan geri kalmıyor, böylece kendi amelleriyle kendilerini ateşe attırıyorlarsa bu da kulların kendi tercihleri. 

Sözün özü bu olsa gerektir!

Kuran'da Merhamet Nasıl Tarif Ediliyor?
Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak. İşte bunlar, sağ yanın adamlarıdır. (Beled Suresi, 17-18)
Allah'ın, ahiret günü kurtuluşa erenlerden olmaları, rahmetine ve cennetine kavuşabilmeleri için kullarına emrettiği hükümlerden biri ayette görüldüğü gibi "merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak"tır. Hayatlarını Allah'ın rızasını kazanmaya adayan müminler de Allah'ın bu hükmünü eksiksiz ve kusursuz olarak yerine getirmeye çalışırlar. Onların merhamet anlayışlarının temelinde Allah'a olan samimi imanları yatar. Müminler, Allah'ın izni dışında hiçbir olayın gerçekleşmeyeceğini ve O'nun kendilerine bağışladıklarına ne kadar muhtaç olduklarını bilirler. Dolayısıyla, bu kavrayıştan kaynaklanan bir tevazuya sahiptirler. İşte bu özellikleri de onların merhametlerinin temelini oluşturur.

Aksi durumda, yani tevazu sahibi olmayan bir insan gerçek anlamda merhametli de olamaz. Çünkü yalnızca kendisini düşünür, kendisini sever ve kendi çıkarları, kendi nefsinin istekleri herkesten önce gelir. Bu nedenle, başkalarının ihtiyaçlarını, eksikliklerini hiç umursamaz. Kendi dışındaki kimseleri önemsiz ve değersiz görür. Bunun doğal bir sonucu olarak da kimseye karşı şefkat ve merhamet hisleri besleyemez.

Müminlerin merhamet göstermedeki kararlılıklarının bir sebebi de Allah'ın ahlakını yaşamaya çalışmalarıdır. Allah pek çok ayette açıklandığı gibi "merhametlilerin en merhametlisi"dir. Dolayısıyla müminler de merhameti, güçlerinin yettiği en son sınıra kadar yaşamaya çalışırlar.

Ayrıca müminler, "Eğer Allah'ın sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı ve Allah gerçekten Rauf (şefkat eden ve) Rahim olmasaydı (ne yapardınız)?" (Nur Suresi, 20) ayetiyle de bildirildiği gibi, Allah'ın kendilerine olan şefkatine ve merhametine muhtaçtırlar. Allah'ın kendilerine merhamet etmesini istedikleri için de diğer müminlere karşı ellerinden geldiğince merhametli olmaya çalışırlar. 

Her konuda olduğu gibi "nasıl bir merhamet gösterecekleri" konusunda da kendilerine sınırları belirleyen ve ölçüyü tespit eden tek yol göstericimiz Kuran'dır. Bu yüzden merhameti ancak Allah'ın merhamet edilmesini bildirdiği durumlarda ve yine Allah'ın belirlediği kişilere gösterirler. 

Kuran'a uygun merhamet anlayışının farklılığı da işte bu noktada ortaya çıkar. Zira din ahlakından uzak yaşayan insanların çoğu son derece hatalı bir merhamet anlayışına sahiptirler. Şahit oldukları bir olay karşısında haklıyı haksızı bilmeden, adil ve akılcı bir değerlendirme yapmadan ve en önemlisi Kuran'ın hükümlerini gözetmeden cahilce bir acıma duygusuna kapılır ve bu bakışaçısıyla hareket ederler. Genellikle de hem kendilerini hem de karşılarındaki insanları zarara sokabilecek girişimlerde bulunur, yanlış yönlendirmeler yapar ve yanlış kararlar alırlar. Dolayısıyla da yaşadıkları merhamet, Kuran'da emredilen güzel ahlaktan çok uzak bir yapı ortaya çıkarır.

Bununla bağlantılı olarak önemli bir konunun daha üzerinde durmak gerekir. Halk arasında Kuran'a göre yanlışbir merhamet anlayışı hakim olabilmektedir. Bu, karşı tarafa fayda yerine zarar getirecek bir merhamet olması nedeniyle "şeytani" bir merhamet olarak nitelendirilebilir. Din ahlakından uzak toplumlarda insanlar, karşılarındaki kişinin ahirette zarara uğrayıp uğramayacağını düşünmeden herşeyi yapmalarına göz yumarlar. Örneğin kötü bir ahlak göstermesine müsaade eder, Allah'ın haram kıldığı bir fiili uygulamasına ses çıkarmaz, hatta bu konuda yardımcı olurlar. 

Müminlerin bu konuda kendilerine aldıkları ölçü ise, gösterilecek merhametin karşı tarafın ahiretini mutlaka olumlu yönde etkilemesidir. Kimi zaman bir mümine olan sevgi ve merhametleri, nefislerine zor ve ağır gelebilecek bazı noktalarda onlara müdahale veya eleştirilerde bulunmayı gerektirebilir. Karşılarındaki kişinin yaptığı kötü bir tavırda onu eleştirebilir, içinde bulunduğu durumdan caydıracak konuşmalar yapabilir, Kuran'ın bir emri olarak kötülükten men edebilirler. Asıl merhamet de budur. Çünkü müminler bunları yaparak, karşılarındaki kişinin nefsine ağır gelebilecek bir söz söylemeyi, onun Kuran dışı bir hareketini engellemeyi göze alır, ama o kişinin sonsuz hayatını cehennem gibi geri dönüşü olmayan bir azap içinde geçirmelerini göze almazlar. Bu nedenle de Allah'ın en beğeneceği ve en çok hoşnut olacağı ahlakı yaşaması yönünde teşvik ederek onu cennete hazırlar ve dolayısıyla da olabilecek en üstün merhamet örneğini sergilerler. Unutmamak gerekir ki, asıl merhametsizlik, karşı tarafın ahiretini düşünmeksizin yaptığı yanlışlara bile bile seyirci kalmaktır. 

Müminlerin gösterdikleri bu ahlak anlayışında kendilerine aldıkları örnek ise kuşkusuz Allah'ın "çok büyük bir ahlak" (Kalem Suresi, 4) üzerinde olduğunu bildirdiği Peygamberimiz (sav)'dir. Allah Peygamber Efendimiz (sav)in üstün merhamet anlayışını bir ayette "Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O'nun gücüne giden, size pek düşkün, mü'minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir" (Tevbe Suresi, 128) ifadesiyle bildirmiştir. 

İşte bu ahlakı kendilerine örnek alan inananlar da müminlere karşı, her an onların ahiret menfaatlerini gözeterek, Allah'ın emrettiği şekilde şefkatli ve merhametli davranırlar. 

MÜSLÜMAN'A KAFİR DEMENİN HARAM OLUŞU




                              MÜSLÜMANA KÂFİR DEMENİN HARAM OLUŞU


Hadisler

1736. İbni Ömer radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Bir adam din kardeşine, ey kâfir derse, bu söz ikisinden birine döner. Eğer böyle denilen kişi söylenildiği gibi ise söz doğrudur; yerini bulmuş olur. Aksi takdirde bu söz söyleyene geri döner."

Buhârî, Edeb 73; Müslim, Îmân 111. Ayrıca bk. Tirmizî, Îmân 16

Aşağıdaki hadis ile birlikte açıklanacaktır. 



1737. Ebû Zer radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kim bir adamı ey kâfir diye çağırır veya ona ey Allah'ın düşmanı derse, o adam da böyle değilse, bu söz, söyleyenin kendisine döner."

Buhârî, Edeb 44; Müslim, Îmân 112

Açıklamalar

Bir müslümana kâfir demek yasaklanmış olup, böyle bir sözü söylemek câiz olmadığı gibi, bu şekilde inanmak en büyük günahlardan sayılır. Bu sebeple ulema bu hadisi müşkil, anlaşılması ve bazı rivayetlerle uzlaştırılması zor hadislerden sayar. 

Çünkü büyük günah işleyen, insan öldüren, zina yapan kimse bile kâfir sayılmaz. İslâm dinini kabul etmeyen, bâtıl sayan ve dalâlet ehlinden olanlar dışında müslüman olduğunu söyleyen hiç kimse kâfir olarak nitelendirilmez. Bu sebeple hadisin ifade ettiği mâna, din kardeşine kâfir demeyi helâl sayan kimse olarak yorumlanmıştır. Çünkü bir müslümana kâfir demeyi câiz gören kendisi küfre düşmüş olur. Daha insaflı bir yaklaşım ise, din kardeşine isnad ettiği noksanlık ve ona kâfir demenin günahı kendisine döner, şeklindedir. 

Günümüz müslümanlarının bir kısmında da gördüğümüz gibi, tarih boyunca müslüman kişileri tekfire meraklı olan ve bu sorumsuzlukları yüzünden toplumda birlik ve beraberliğin, kardeşlik ve dostluğun yaygınlaşmasını önleyen, bu bilgisizlikleri ve kindarlıkları sebebiyle İslâm düşmanlarına hizmet ettiklerinin farkında olmayan bir kısım müslümanlar varolagelmiştir. 

Çünkü müslüman bir insana kâfir demek, o kişiyi İslâm toplumundan dışlamak anlamına gelir. Kendisine böyle bir söz söylenilen kişi, bu sebeple müslümanlardan uzaklaşıp kâfir sayılan insanlara yaklaşabilir. Bütün bunlara vesile olan insan da büyük vebâle girmiş olur. Müslümanın vazifesi, müslümanım diyen bir insanı dışlamak değil, hata ve günahı varsa onu kardeşçe ve İslâm âdâbına uygun bir tarzda uyarmak, hata ve günahlarından kurtulmasına vesile olmaktır. İşte Peygamber Efendimiz'in bu hadisiyle bizden istediği hassasiyet, müslüman bir kimseye asla kâfir denmemesi, kendine kâfir denilen kimse gerçekten kâfir değilse, o sözün kendisine geri döneceğini bilmesidir. 

1809 numaralı hadis de bu konuyla ilgilidir. 

Hadislerden Öğrendiklerimiz

1. Müslüman bir kimseye kâfir denilmesi veya küfürle ilgili bir vasıfla nitelendirilmesi câiz değildir. 

2. Bir müslümana kâfir diyen ve bu şekilde inanan kimse kendisi kâfir olur. 

3. Müslümanlar birbirlerini tekfir ederek birlik ve beraberliklerini, kardeşliklerini ortadan kaldırmamalı, bilerek veya bilmeyerek düşmanlara hizmet etmemelidir. 

Riyazu's Salihin

26 Nisan 2013 Cuma

Cuma'nın Fazileti


Bilesin ki, Cuma Günü, Allâhin kendisi ile Islâmi yücelttigi ve müslümanlara mahsus büyük bir gündür. 

Ulu Allah (C.C.) buyuruyor 





Ey müminler! Cumâ Günü namaza çagrilinca alis - verisî birakarak hemen Allahi zikretmeye kosun. Böyle davranabilirseniz, sizin için daha hayirlidir.
(Cuma - 9) 

Görülüyor ki, Ulu Allah Cumâ Namazi sirasinda dünya isleri ile, daha dogrusu Cumâ Namazina kosmaktan olakoyacak her seyle ilgilenmeyi yasaklamaktadir. 

Peygamberimiz (S.A.S.; buyuruyor ki 

Hiç süphesiz. ulu Allah size bu gün ve buraya Cumâyi farz kilmistir. 



Yine Peygamber\'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki 

Özürsüz olarak üc Cum\'â terkedenin kalbini Allâh mühürler.


Baska bir rivayete göre. hadîsin son kismi 

O kimse Islâmi arka*sina atmis olur» seklindedir. 

Adamin biri Ibni Abbasa ömründe hic Cumaya gitmeksizin ve hiç bir namazi cemâatle kalmaksizin ölen kimsenin durumunu sordu, ibni Abbâs O cehennemliktir cevap verdi. Fakat adam aldigi cevaptan tatmin olmayarak bir ay boyunca çesitli kereler ibni Abbâsa bas vurarak ayni meseleyi sordu ve her defasinda O cehennemliktir cevabini aldi. 



Bildirildigine göre, kitab ehli müsriklere (hiristiyan ve yahudilere Cuma Günü verildi. Fakat hakkinda anlasmazliga düsünce onlardan alindi. Sonra Allâh, o günü bize hidâyet etti, o günü bu ümmete birakarak bizlerin bayrami yapti. Bu ümmet ona ilk ve asil sahip olanlardir. Bu konuda kitab ehli sonra gelir. 

Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki: 

Cebrail (A.S.) bana geldi. Elinde bembeyaz bir ayna vardi. Bu Cumadir. Rabbin onu Sana ve Senden sonra ümmetine bayram olsun diye farz kildi» dedi. 
Ben Bizim için onda ne var» diye sordum. Cebrail (A.S.) dedi ki. Sizin için onda hayirli bir ân vardir ki; kim o anda hayirli bir sey dilerse Allâh (CC.) diledigini mutlaka verir. Yahud bir seyden korunmasini isterse Allâh onu o korktugu seyden korur. Bizce O, günlerin en kiymetlisidir. Biz, âhirette ona Yevmül - Mezid deriz. 

Ben: Rabbin neden kendisine Cennette miskten daha hos kokulu olan bir ova seçmistir.» dedim. Cum\'â Günü olunca yüceliklerden inerek Kürsisini sereflendirir ve oradakilere cemâlini gösterir de onlar da Onu görürler» dedi. 




Peygamber\'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki: 

Günes altindaki günlerin en hayirlisi Cum\'a Günüdür. Adem, (A.S.) o gün yaratilmis, o gün Cennete girmis, o gün yeryüzüne indirilmis, o gün tevbesi kabul edilmis, o gün ölmüstür. Kiyamet de o gün koopacaktir. Meleklerin gökte taktigi isme göre Allâhin katinda Yevmül - Mezid dir. Cennette Allahin (CC.) cemâli o gün görülecektir.




Hadiste bildirildigine göre 

Ulu Allah her Cuma günü, altiyüz bin kisi cehennemden âzâd eder. 


Enes Ibni Mâlik\'in riveyet ettigine göre. Peygamber\'imiz (S.A.S.) buyuruyor: 

Cumâ Günü iyi geçince diger günler de iyi geçer.



Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki: 

Cehennem her gün zevalden önce ögle vakti girmek üzere iken yeniden tutusturulur Cum\'â hariç, o sirada namaz kilmayiniz. Cünki Cumâ Gününün tamami namaz oldugu için cehennem o gün hiç tutusturulmaz.» 



Kâb-ul Ahbâr buyurur ki; 

Ulu Allah beldeler içinde Mekkeyi, aylar içinde Ramaza'ni, günler içinde Cumâyi ve geceler içinde Kadir gecesi'ni üstün kilmistir.» 

Söylendigine göre. Cumâ günü, kuslar ve böcekler oralarinda karsilasinca Selâm, selâm, ne iyi gün derler. 

Peyganberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki: 

Cumâ Günü veya gecesi ölene Allâh sehid mükâfati yazar ve onu kabir fitnesinden korur.

22 Nisan 2013 Pazartesi

Ezan Duası


Allahumme Rabbe hazihi'd-da'veti't-tamme. Vesselatil kâimeti ati Muhammedenil vesilete vel fazilete ved-dereceter-refîah. Vebashu makamen Mahmudenillezi veadteh. İnneke lâ tühlifü'l-mîâd

Anlamı:
Ey şu tam da'vetin ve vakti gelen namazın sahibi olan Rabbim! Muhammed aleyhisselâma şefâat vesîlesini ve üstünlüğünü ver. Ve onu kendisine va'detdiğin makam-ı mahmûd'a ulaştır"


Ezan İle İlgili Bilgiler
1. Ezanı, müezzinin söylediklerini tekrar ederek sonuna kadar dinlemek, bitince de dua etmek faziletli sünnetlerdendir. 2. Ezan vakitleri duaların reddedilmediği vakitler olup, her ezandan sonra dua etmek bu sebeple faziletli kabul edilmiştir. 3. Ezandan sonra duaya devam etmek hayırlara ulaşmanın sebebi olduğu gibi, kıyamet gününde Peygamberimizin şefaatine nâil olabilmenin de vesilesidir. 4. Ezan bittikten sonra Peygamber Efendimiz'in öğrettiği dualardan biri ezan duası olarak okunmalıdır. 5. Vesîle, fazîlet ve makâm-ı mahmûd kıyamet gününde sadece Peygamber Efendimiz'e has üstün mertebe ve makamlardır.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kim ezanı işittiği zaman:
Ey şu eksiksiz davetin ve kılınacak namazın rabbi ALLAHım! Muhammed'e vesîleyi ve fazîleti ver. Onu, kendisine vaadettiğin makâm-ı mahmûda ulaştır, diye dua ederse, kıyamet gününde o kimseye şefâatim vâcip olur."
Sa'd İbni Ebî Vakkas radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kim müezzini işittiği zaman: 
Tek olan ve ortağı bulunmayan ALLAH'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve resûlü olduğuna şahitlik ederim. Rab olarak ALLAH'tan, resûl olarak Muhammed'den, din olarak İslam'dan razı oldum, derse, o kimsenin günahları bağışlanır."

21 Nisan 2013 Pazar

Hz. Muhammed (S.A.V)'in Veda Hutbesi








Bismillahirrahmanirrahim


"Ey insanlar!

"Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha bulusamiyacagim.

"Insanlar!

"Bugünleriniz nasil mukaddes bir gün ise, bu aylariniz nasil mukaddes bir ay ise, bu sehriniz (Mekke) nasil

mübarek bir sehir ise, canlariniz, malariniz, namuslariniz da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden

korunmustur.

"Ashabim!

"Muhakkak Rabbinize kavusacaksiniz. O'da sizi yapti olayi sorguya cekecektir. Sakin benden sonra eski

sapikliklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayiniz! Bu vasiyetimi, burada bulunanlar,

bulunmayanlara ulastirsin. Olabilir ki, burada bulunan kimse bunlari daha iyi anlayan birisine ulastirmis

olur.

"Ashabim!

"Kimin yaninda bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki, faizin her cesidi kalidirilmistir. Allah

böyle hükmetmistir. Ilk kaldirdigim faiz de Abdulmutallib'in oglu (amcam) Abbas'in faizidir. Lakin

anaparaniz size aittir. Ne zulmediniz, ne de zulme ugrayiniz.

"Ashabim!"

"Dikkat ediniz, Cahiliyeden kalma bütün adetler kaldirilmistir, ayagimin altindadir. Cahiliye devrinde güdülen

kan davalari da tamamen kaldirilmistir. Kaldirdigim ilk kan davasi Abdulmuttalib'in torunu Iyas bin

Rabia'nin kan davasidir.

"Ey insanlar!

"Muhakkak ki, seytean su topraginizda kendisine tapinmaktan tamamen ümidini kesmistir. Fakat siz bunun

disinda ufak tefek islerinizde ona uyarsaniz, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak icin bunlardan da

sakininiz.

"Ey insanlar!

"Kadinlarin haklarini gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanizi tavsiye ederim. Siz kadinlari, Allah'in

emaneti olarak aldiniz ve onlarin namusunu kendinize Allah'in emriyle helal kildiniz. Sizin kadinlar üzerinde

hakkiniz, kadinlarin da sizin üzerinizde hakki vardir. Sizin kadinlar üzerindeki hakkinizi; yataginizi hic

kimseye cignetmemeleri, hoslanmadiginiz kimseleri izininiz olmadikca evlerinize almamalaridir. Eger

gelmesine müsade etmediginiz bir kimseyi evinize alirlarsa, Allah, size onlarin yataklarinda yalniz

burakmaniza ve daha olmasza hafifce dövüp sakindirmaniza izin vermistir. Kadinlarin da sizin üzerinizdeki

haklari, mesru örf ve adete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.

"Ey mü'minler!

"Size iki emanet burakiyorum, onlara sarilip uydukca yolunuzu hic sasirmazsiniz. O emanetler, Allah'in kitabi

Kur-ân-i Kerim ve Peygamberin (a.s.m) sünnetidir.

"Mü'minler!

"Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslümanin kardesidir ve böylece bütün Müslümanlar

kardestirler. Bir Müslümana kardesinin kani da, mali da helal olmaz. Fakat malini gönül hoslugu ile vermisse

o baskadir.

"Ey insanlar!

"Cenab-i Hakk her hak sahibine hakkini vermistir. Her insanin mirastan hissesini ayirmistir. Mirasciya vasiyet

etmeye lüzüm yoktur. Cocuk kimin döseginde dogmussa ona aittir. Zina eden kimse icin mahrumiyet vardir.

Babasindan baskasina ait soy iddia eden soysuz yahut efendisinden baskasina intisaba kalkan köle, Allah'in,

meleklerinin ve bütün insanlarin lanetine ugrasin. Cenab-i Hakk, bu gibi insanlarin ne tevbelerini, ne de adalet

ve sehadetlerini kabul eder.

"Ey insanlar!

"Rabbiniz birdir. Babaniz da birdir. Hepiniz Adem'in cocuklarisiniz, Adem ise topraktandir. Arabin Arap

olmayana, Arap olmayanin da Araap üzerine üstünlügü olmadigi gibi; kirmizi tenlinin siyah üzerine, siyahin

da kirmizi tenli üzerinde bir üstünlügü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadir. Allah yaninda

en kiymetli olaniniz O'ndan en cok korkaninizdir.

"Azasi kesik siyahî bir köle basinza amir olarak tayin edilse, sizi Allah'in kitabi ile idare ederse, onu

dinleyiniz ve itaat ediniz.

"Suclu kendi sucundan baskasi ile suclanamaz. Baba, oglunun sucu üzerine, oglu da babasinin sucu üzerine

suclanamaz.

"Dikkat ediniz! Su dört seyi kesinlikle yapmaycaksiniz:

Allah'a hicbir seyi ortak kosmayacaksiniz.
Allah'in haram ve dokunulmaz kildigi cani, haksiz yere öldürmeyeceksiniz.
Zina etmeyeceksiniz.
Hirsizlik yapmayacaksiniiz..
"Insanlar Lâilahe illallah deyinceye kadar onlarla cihad etmek üzere emrolundum. Onlar bunu söyledikleri

zaman kanlarini ve mallarini korumus olurlar. Hesaplari ise Allah'a aittir.

"Insanlar!

"Yarin beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?"

Saheb-i Kiram birden söyle dediler:

"Allah'in elciligini ifa ettiniz, vazifenizi hakkiyla yerine getirdiniz, bize vasiyet ve nasihatta bulundunuz, diye

sehadet ederiz!"

Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz (S.A.V.) sehadet parmagini kaldirdi, sonra da cemaatin üzerine cevirip indirdi ve söyle buyurdu:

"Sahid ol, yâ Rab! Sahid ol, yâ Rab! Sahid ol, yâ Rab!"

20 Nisan 2013 Cumartesi

Kutlu Doğum Haftası




Kutlu Doğum Haftası, Nur Cemaati tarafından başlatılan, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından da desteklenerek İslam peygamberi Muhammed bin Abdullah'ın miladi doğum tarihinin 20 Nisan tarihi olduğu öne sürülerek, Türkiye'de, bir kısım Müslüman tarafından kutlanan ve her yıl yapılan bir etkinlik haftasıdır.


Dünyada İslam peygamberi Muhammed’in 20 Nisan’da doğduğunu iddia eden Türkiye’den başka bir ülke yoktur. Muhammed’in doğum tarihi kesin olarak bilinmemekte ve bazı kaynaklarda 570, bazı kaynaklarda da 571 yılı olarak geçmektedir. Bu konuda detaylı bir çalışma yapan Hindistanlı Müslüman ilim adamı Prof. Muhammed Hamidullah"ın araştırmalarında ve hesaplamalarında göre Muhammed’in doğum tarihinin 12 Rebiulevvel (17 Haziran 569) olduğunu doğru veya doğruya en yakın tarihi olarak ortaya koymaktadır.

Muhammed peygamberin doğduğu güne denk geldiği söylenen Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri de 1989′da başladı ve hicri takvime (Hicret olayı le başlayan ay takvimi) göre, Mevlit Kandili’nin peşi sıra düzenlendi. Ancak 1994 yılından itibaren, durduk yerde, diğer dini günlerin aksine miladi takvime (güneş takvimi) göre kutlanmaya başladı.

20-27 Nisan olarak kutlanmaya başlanmış etkinlik halktan ve sivil toplum kuruluşlarından 23 Nisan Cumhuriyet Bayramı'na alternatif bir kutlama olarak halkın arasına sokulmak istenen bir çeşit fitne olduğu tepkisi ile karşılaşmıştır. Buna benzer bir uygulama da Mekke'nin Fethi'nin miladi olarak 11 Ocak olmasına rağmen bir kesim tarafından miladi takvimle 1 Ocak yılbaşı akşamında kutlanması gösterilmektedir. Ayrıca etkinliğin son gününün Fethullah Gülen'in doğum tarihi (27 Nisan 1941) ile çakışması kutlamanın bu kişiye atfen yapıldığı konusunda ayrı bir tepki doğurmuştur. Gelen tepkiler üzerine 2008 yılından itibaren etkinlik tarihi bir hafta öne alınarak değiştirilmiş ve 14-20 Nisan tarihleri arasında düzenlenmeye başlamıştır. [1]

Kuran'da Kadir Gecesi dışında önemli bir gece yoktur. Bunun dışındakiler Muhammed peygamberden yıllar sonra başlayan gelenekselleşmiş uygulamalardır.

Salâvat Getirmenin Faziletleri





1. “Kim bana bir defa salât getirirse, Allah da ona on salât getirir ve on günahını affeder; on derece yükseltir.” (Nesei, Sehv, 55)


2. “Yeryüzünde Allah'ın seyyah melekleri vardır. Onlar ümmetimin selâmını (anında) bana ulaştırırlar.” (Nesei, Sehv, 46)

3.“Kim bana tek bir defa salât u selâm getirirse, Allah da ona on defa salât eder.” (Dâvud, Vitr, 26; Dârimî, Rikâk, 58)

4. “Kıyamet günü bana insanların en yakını, bana en çok salâvat edendir.”43

“Gerçek cimri, yanında anıldığım hâlde bana salâvat etmeyendir.” (Tirmizi, Daavât, 110)

5. Bir gün Resûlullah sevinçli olarak geldi. Kendisine: “Sizi sevinçli görüyoruz!” denilince, şöyle buyurmuşlardır: “Bana melek geldi ve şu müjdeyi verdi: “Ey Muhammed! Rabb'in diyor ki: “Sana salât eden herkese benim on rahmette bulunmam, selâm eden herkese de benim on selâm etmem sana (ikram olarak) yetmez mi?” (Nesei, Sehv, 55)

6. “Allah benim için iki melek görevlendirmiştir. Ben bir Müslüman’ın yanında anıldım da bana salâvat getirdi mi, mutlaka o iki melek ona: “Allah seni bağışlasın” derler. Allah Teâlâ ve diğer melekleri de o iki meleğe cevap olarak: “Âmin” derler. Bir Müslüman’ın yanında adım zikrolunduğunda da bana salâvat getirmedi mi, mutlaka o iki melek: “Allah seni bağışlamasın.” der. Yüce Allah ve öteki melekler de o iki meleğe cevaben: “Âmin” derler.” (Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, 10/164–166) buyurmuşlardır.

Efendimizin (s.a.v.) üzerine Salâvat getirmenin fazileti

Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor: 

"Üzerime Salâvat-ı Şerife getiren kimseleri melekler rahmetle anar, meleklerin rahmetle andıkları kimseyi Allah (c.c.) affeder. Allah'ın affetti i kimse için bütün varlıklar rahmet okurlar."

"Üzerime bir defacık Salâvat-ı Şerife getiren kimse için Allah Teala görevli meleklere: 
Bu kulumun üç gün içerisinde meydana gelen günahlarını yazmayınız emrini verir."

"Üzerime bin defa Salâvat getiren kimseye Allah (c.c.) narı ile azab etmez."

"Cibril bana: Ya Muhammed (s.a.v.) Sana senden önce hiçbir kimseye getirmedi im bir müjde ile geldim. Allah Teala senin için söyle buyurdu:
Ümmetin den kim ayakta iken üç defa Salâvat getirirse, oturmadan önce Allah (c.c.) onu bağışlar. Otururken üç defa getirirse kalkmadan Allah'ın affına mazhar olur, buyurunca efendimiz (s.a.v.) bu müjdeler üzerine şükür secdesine kapandı."

"Kim sabahları üzerime onar defa Salâvat getirirse kırk senelik günahı silinir."

"Cuma günü üzerime yüz defa Salâvat getirenin seksen yıllık hatalarını Allah (c.c.) affeder."

"Üzerime Cuma günü veya gecesi yüz defa Salâvat okuyan kimsenin yüz türlü haceti kabul edilir."

"Bin defa üzerime Salâvat getiren ölmeden önce cennetle müjdelenir."

"Cebrail (a.s.) bana gelerek: Ey Allah'ın Resulü, senin üzerine Salâvat getiren kimse için yetmiş bin melek istiğfar getirir, buyurdu."

"Üzerime getirilen Salâvat sırat üzerinde bir nurdur."

"İnsanların bana en yakını üzerime en çok Salâvat getirenidir."

"Allah'ın yeryüzünde gezen melekleri vardır. Ümmetimin üzerime getirdikleri Salatü selamları bana ulaştırırlar. Getirdikleri Salatü selam bana ulaşır ulaşmaz ben de onlar için isti far ederim."

"Üzerime Salâvat getirenlere kıyamet günü şefaatçi olurum. Salâvat getirmeyenden ise uzağım."
(Bu hadisler El Mustadraf2/283'ten tercüme edildi)


Salâvatın Önemi

Efendimiz (s.a.v.) buyurdu: 
— Bana en yakin olanlar, üzerime en çok salâvat getirenler olacaktır. 
— Üzerime salâvat getirirseniz Allah da (c.c) sizin üzerinize salâvat getirir. 
— Bana salâvat getirin. Nerede olursanız olun salâvatınız bana ulaşır. 
— Allah Teala (C.C) buyurdu: "Bir defa salâvat getirene Ben ve meleklerim on defa salâvat getiririz." 
— Cuma günü ve geceleri üzerime (100) defa salâvat getirenin Allah Teala (c.c) otuzu dünyaya, yetmişi ahirete ait olmak üzere yüz hacetini kabul eder. 
— Dua ile sema arasında bir engel vardır. Üzerime salâvat getirilince engel açılır, dua yerine ulaşır. 
— Sünnetimi ihya eden, üzerime salâvat getiren, darda kalanlara yardımda bulunanlar kıyamet gününde arşın gölgesinde olacaklardır. 
— Sırat üzerinde kalmış, hurma yaprağı gibi tirtir titreyen bir adam gördüm. O anda üzerime getirdiği salâvat-i serife gelip o durumdan onu kurtardı. 
— Dün gece acayip bir şey gördüm. Adamın biri Sırat üzerinde düşüp kalkıyordu. O anda üzerime getirdiği salâvat geldi. Elinden tuttuğu gibi Sırat’tan geçirdi. 
— Meclislerinizi salâvat ile süsleyiniz.
— Kıyamet günü büyük ecir almak isteyen, üzerime salâvat getirsin.

— Cuma günü üzerime (80) kere salâvat getirenin seksen senelik günahı affolunur. 
— Üzerime salâvat getirilmeden yapılan hiçbir dua kabul olunmaz.
- Karşılasan iki mu 'min salavat getirerek musafaha ederlerse, geçmiş ve gelecek günahları bağışlanır.

— Üzerime (100) defa salâvat getirene, Allah (c.c.) bin defa rahmet nazari ile bakar. İştiyakla daha fazla getiren için kıyamet gününde şefaat ve şahitlik ederim. 
— Üzerime bir günde (1000) defa salâvat getiren kimseye cennetteki makamı gösterilmedikçe ölmez.

— Cuma günü üzerime (100) defa salâvat-i şerife getiren kimse kıyamette öyle bir nur ile gelecek ki, eğer o nur bütün mahşer ehline taksim edilse hepsine yeterdi. 

— Ömrünü bos yere heba eden kişinin kaybettiği zamanı telafi etmesi için salâvat-i şerife ile meşgul olmalıdır. Eğer bütün Ömrünü ibadetle geçirmiş olsan sonra bir defa salâvat-i şerife getirsen, getirdiğin salâvat bütün ibadetlerinden daha ağır gelirdi. Çünkü sen kendi gücün nispetinde salâvat getirmektesin. 
Allah Teala da (C.C) Rububiyyeti hesabıyla senin bir salâvatına karşılık sana on salâvat getirmektedir. Yani Allah Teala(C.C) sana on defa rahmet nazarıyla bakmaktadır. 
Allah Teala'nin (C.C) kuluna nazar-i rahmeti; insin, cinnin ibadetinden daha hayırlıdır. Çünkü Allah(C.C) bir kuluna rahmeti ile nazar edince o kul azaba duçar olmaz. 

— Allah Teala(C.C), perşembe günü ikindi vakti, melekleri salâvat-i şerife getirenlerin ismini yazmak için yeryüzüne gönderir. Cuma günü ve gecesi salâvat getirmeyi ihmal etmemelidir.”
- See more at: http://blogger-yazari.blogspot.com/2013/05/blogger-sayfa-nubaralandirma-eklentisi.html#sthash.4mk5K7qm.dpuf